19 Şubat 2008 Salı

Beyinsizler İstanbul'u ne hale getirdi...

___BAZI zevzekler “Çin’de de nüfusu 20 milyonu aşan büyük kentler var, Türkiye’de niçin olmasın?” diyorlar. Bu çokbilmişlere şunu sormak lazım: Çin’in nüfusu kaçtır biliyor musunuz?.. Evet, Çin’in nüfusu 1 milyar 300 milyondur. Türkiye’nin ise 72 milyon. 1 milyarı aşan nüfuslu bir ülkede 20 milyonluk şehir olur ama böyle bir şey Türkiye’de çok anormaldir.
İtalya’nın başkenti Roma, 5 milyon nüfusa sahip.

___Birtakım beyinsizler, rantçılar, politika hokkabazları kasıtlı olarak, planlı ve programlı olarak İstanbul’u şişirdiler. Dağları, vâdileri, tarlaları, bahçeleri, parkları, ormanları, çalılıkları yerleşime ve yapılaşmaya açtılar. Bu yolla son 50 yıl içinde trilyonlarca (abartmıyorum, trilyonlarca...) dolarlık voliler vurdular. Sonunda sadece İstanbul’un değil bütün Türkiye’nin dengesi bozuldu.
Muazzam bir gemi düşünün. Üzerinde on bin kişi var. Bu on bin kişinin yarısına yakın bir kısmını geminin burnuna yahut arka tarafına yığarsanız ne olur? Geminin dengesi bozulur ve batar. Türkiye’yi ve İstanbul’u buna kıyaslayın.

___Bu sene kuraklık olacakmış, kara kara düşünüyorlar. 22 milyon halka nasıl su bulacağız? Yumurta kapıya gelmiş, onlar tedbir ve çare arıyorlar. Geçmiş yıllarda aklınız neredeydi?
İstanbul’a nüfus taşıdılar, muhafazakâr kesimlerden gelen köy ve taşra halkının oylarıyla nice ilçede belediye seçimlerini kazandılar. Beş ilçede kazanamıyorlar. Bunlar: Şişli, Beşiktaş, Bakırköy, Kadıköy ve Adalar... Niçin?.. Çünkü buralar fazla köylü ve taşralı göçü almadı.

___Çocukluğumda ve gençliğimde, 1940’lı 50’li yıllarda tarihi İstanbul’dan sur dışına çıktığınız vakit tarlalar, bahçeler, bağlar, mandıralar görülürdü. Şimdi sahilden İstanbul ile Tekirdağ bitişti.
Susuzluk kapımızda. Ben eminim birtakım alçak, şerefsiz, namussuz, vatan hâinî, dini-imanı para olan rezil, kepaze, bayağının aşağısı adamlar su sıkıntısı esnasında da voli vuracaklardır.
Bizanslılar ve Osmanlılar zamanında tarihî İstanbul’da binlerce kuyu, sarnıç, pınar, çeşme, yeraltı suyu varmış. Bunları da kuruttular. Dangalak bir zihniyet, içine çocuk düşmesin diye kuyuları doldurdu.
Megakent susuz kalırsa deniz suyunu damıtır ve efendim tatlı su yaparlarmış. Sevsinler... Bizdeki pahalı enerjiyle bu damıtılmış suyun litresi acaba kaça mal olur?
Susuzluk birkaç ay sonra kapımızı çalacak...

Kapıyı çoktan çalmış tehlikeler, felaketler, afetler de var.
Bu kadar büyük bir şehirde güvenlik ve asayiş sağlanamaz.
Trafik bir belâ haline geldi. Adamın iş yeri Mecidiyeköy’de, evi Kartal taraflarında. Trafiğin sıkışık zamanlarında sabah-akşam günde 4 saat yolculuk yapıyor. Efendim, Ankara-İstanbul arası Bolu tüneli açıldıktan sonra 3,5 saate inmiş. Lakin Kartal ile Mecidiyeköy arası 2 saatte aşılamıyormuş. Ne anladım ben bundan?..

___Kuraklık yüzünden buğdaylar başak vermeden kavrulup gitmiş. Peki, yarın un ve ekmek sıkıntısı olursa 20 milyonluk İstanbul halkı nasıl doyurulacak? Gelsin karaborsa, gelsin un ve ekmek spekülasyonları.
İstanbul bu kadar şişirilmeseydi beklenen zelzele çok daha az kayıpla ve ölümle atlatılabilecekti. Büyük bir zelzele sadece İstanbul’u değil, bütün Türkiye’yi yere serecektir.

Demokrasi edebiyatı yapılıyor, bazıları laiklik olmazsa demokrasi de olmaz diyor.
Laikliği bilmem ama bilgelik (hikmet) olmazsa demokrasi de olmaz. Nasıl olmaz? İşte bizdeki demokrasi değil mi? Olur da işte bu “bizdeki” gibi olur.

___Bundan 50-60 yıl önce İsviçreli bir şehirciye İstanbul “Nâzım Planı” yaptırılmıştı. Her yer park, bahçe, yeşillik idi. Sonra canavar politikacılar ve bürokratlar bütün bu yeşillikleri yok ettiler, imara açtılar. Şehrin içinde nefes alacak, havayı temizleyecek yer bırakmadılar. 10 yıl kadar önce karşıda Bağlarbaşı taraflarında geniş bir ağaçlık bölge vardı. Canavarlar oraya da göz diktiler, ağaçları kestiler, iğrenç ve korkunç binalarla doldurdular.

___5 sene yaşamış olduğum Almanya’yı az buçuk biliyorum. Her yer orman, ağaçlık, bahçe ve yapay gölle doludur, Hannover civarında küçük bir kasabada oturdum. Büyük şehre indiğimde ulu ağaçların gölgelediği parklara, içinde yelkenlilerin yüzdüğü göle hayran kalırdım.

Rant uğruna İstanbul’u mahvettiler. O rantlar onlara yaradı mı? Yok canım, haram para kime yaramış? Kimisi geberip Ceza Âlemine göçtü, cesedini iki metrelik bir çukura attılar, geride kalanlar müteveffanın bıraktığı rant mirasını paylaşmak için hırlaşıp duruyorlar.

Marmara sahil yolundan Sirkeci’ye doğru otomobille gelirken Sultanahmet hizasından karşıdaki Haydarpaşa’ya bakınız. Sultan Abdülhamid’in yaptırtmış olduğu ve halen Marmara Üniversitesi’nin kullandığı tarihî bina ne kadar nefis, güzel. Onun tam arka tarafına iğrenç bir kalp hastanesi yapmışlar. Tarihî binanın siluetini berbat etmiş. Beyinsizler!.. Bunlarda zevk, estetik, sanat, peyzaj mimarisi kavramı yok.
Boğaziçi’nde uzun yıllar boyunca Kuruçeşme sahilleri kömür deposu olarak kullanılmıştı. Bu kafadan Türkiye’ye, İstanbul’a ne hayır gelir?
Dolmabahçe Sarayı’nın arka tarafında eskiden havagazı fabrikası vardı. İsmet Paşa zamanında da Stadyum yapıldı. Beyinsizler!..

Her yer beton, her yer asfalt, her yer çirkinlik... İstanbul tepelerindeki selatîn camilerini kaldırınız, şehir mamur bir harabe haline gelir. Mamur... Harabe... Bu iki kelime ve kavram bir araya gelebilir mi? Biz getirmişiz.

Şehzadebaşı Camii önündeki o korkunç, o gudubet, o zevksiz ve sanatsız Belediye Binasına ne demeli?

___Sultanahmet’te Osmanlı’nın son zamanında yapılmış bir hapishane binası var. Orijinal ismi “Dersaadet Cinayet Tevkifhanesi”, yani İstanbul ağır ceza tutuk evi. Şimdi beş yıldızlı mı, yedi yıldızlı mı bir otel olmuş. Hapishane binaları genellikle güzel değildir. Gümrük depoları, ardiyeler gibidir. Ama Osmanlı bir hapishane binasına bile bir saray ihtişamını ve güzelliğini verebilmiştir. Soruyorum: Son altmış yılda Sultanahmet hapishanesi gibi kaç bina yapabildik?
Beyinsizler Mekke’yi Las Vegas’a benzettiler, bizimkiler de İstanbul’u rezil rüsvay ettiler.
Biz yine baştaki konumuza dönelim. Yazın kavurucu, yakıcı sıcaklarında susuz kalırsak ne yapacağız?Birileri su bulamazlarsa buzlu viski içerler, şampanya patlatırlar yahut ithal malı Vichy maden sularını yudumlarlar. Peki halk ne yapacak? “Ekmek bulamazlarsa pasta yesinler, su bulamazlarsa hoşaf veya üzüm suyu içsinler..”


( 21.05.2007 )
Mehmed Şevket Eygi

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Uyarı: Yorum yazmak için üyeliğe gerek yok.
Aşağıdaki bölümden kimliğini belirtmen yeterli.
Yorumun onaylandıktan sonra yayınlanacak.