10 Haziran 2012 Pazar

Mensur Hiciv




Bakmayın böyle göründüğüne. Aslında barış getirmek için çabalıyorlar.
Biz müslümanlar biraz daha parça parça olalım; gavuru dost, müslümanı ise düşman edinelim. Din ve ahlâk gibi şeylerden biraz daha uzaklaşalım. O zaman barış ortamı daha iyi olmaz mı ?
Yeni bir dünya, hoşgörü, vesair şeyler...

Yıllar önce G.W.Bush haçlı seferlerinin aslında başladığını vurgulamıştı. Ama önemli olan niyet. Adamın niyeti iyi (?)
İngiltere mesela bizi çok seviyormuş. Tüm Avrupa öyle.
Biz varya biz…

Öte yandan barış ordularının gittiği yerde insanlar ölüyormuş…
Bu insanlar nasıl olsa bir gün ölecekler. Kafaları patlamış da ne olmuş ? Savunmasızca katledilmişler ise ne olmuş ?
Çocuklar gençler işkenceye uğramış da ne olmuş ? Vücutlarına elektrik verilmiş de ne olmuş ?
Bizlerin vücudu gibi narin ve değerli vücutları yok ne de olsa…

Kadınlar, genç kızlar, işgalcilerin zorba ve sapık isteklerine göre tecavüzlere nasıl uğradı bizi ilgilendirir mi ? Bizim kardeşimiz mi onlar sanki ? Tanımayız etmeyiz…

Toplama kampları, işkence, taciz ve canavarca şiddet yöntemleri...
Hatta küçük erkek çocuklarına tecavüz ediyor bazı işgalciler.  Ama yani sonuçta bizim çocuklarımız değiller öyle ya ?

Sadece deneme amaçlı arada bir masum insanlara ateş edebiliyor barış gücü orduları.
Fakat ne dedik? Önemli olan niyet ! Silah talimi yapmak önemli bir iştir.

Savunmasız, hatta elbisesiz masumlara her türlü silah ile dayak atmak, en acı verici teknikler ile işkence etmek ne kadar kötü olabilir ?

İnsanları canlı canlı yakarak öldürmüşlerdi çok defa. Ama acı içinde ölüvermişlerse bize ne ?
Ölürken bize mi sordular ?  Biz mi yaktık sanki ?

Güçlü botlarla tekmelenen kafalardan bize ne ?
Sıraya dizilmiş adamların üzerinden tankla geçilmesinden bize ne zarar gelir ?

Afrika’da yapılan sayısız zulüm, hırsızlık, tecavüz, gasp ve sömürü ne kadar kötü olabilir ki ?
Adamlara aynı zamanda yabancı dil öğretiyorlar sonuçta.

Afganistan’da
Tayland’ın güneyinde; Patani’de
Çin’de
Mısır’da
Suriye’de
Çeçeistan’da
Doğu Turkistan ve diğer Asya Türk ülkelerinde,
Bosna’da
Rusya’da ve gölgesinde kalmış pek çok beldede;
Şimdi yazmaya gücümüzün yetmeyeceği yerlerde olanlar aslında o kadar da kötü değildir hem.

Medya abartıyor bazı şeyleri. Bu devirde, asıl hacıdan hocadan korkacaksın.

Yani bu yabancı ordular üşenmeden ta uzak diyarlardan geliyor. Yorgun argın, hem de bir sürü masraf ediyorlar. Onlara karşı kaba mı davranalım yani ?
Zulm etmeye geliyor, öldürüyor, uğraş veriyor, yüzyıllık planlar ile hareket ediyor, birşeyler sarfediyor.

Biz de pek çok şey sarfederiz.
Mesela, ramazanda şenlikler yaparız. Sofraları yiyemeyeceğimiz kadar doldururuz. Bu da masrfa sonuçta.
Hem de üstüne otuz gün aç kalıyoruz.
Sadece, zekat, sadaka, kurban kesme, hac gibi ibadetlerde; genelde paramız olmadığından, zorlanabiliyoruz.
Yani bu para böyle birşey işte: Bilgisayar ve son model telefon alacakken biraz paramız olabiliyor, sağda solda eğleneceğimiz zaman yine paramız var. Allah yoluna vereceğimiz zaman genelde olmuyor paramız. Yani kendimizi ancak idare ediyoruz. Bu devirde geçim kolay değil. Kriz de var hem...

Ayrıca tam kadro, yaşlılar ve emekliler ile dört bir yandaki bomboş camilerde namaz kılarız.
Gençken genelde meşgul oluyoruz ama yaşlanınca muhakkak tövbe eder namaz kılarız. Eğer yaşlanırsak tabi.

İşte o yüzden biz varya biz !
Bir gün kapımıza kadar düşman gelirse, biz onları tembel vücutlarımız ve uyuşmuş beyinlerimiz ile bozguna uğratmasını bilriiz !

Ama şimdi savaşta değiliz. Hem dünyayı biz mi kurtaracağız ?
Kurulu bir düzen var. Sessizlik ve huzur varken, kıpırdanmak ve tüm insanlara düşünmediklerini hatırlatmak bize yakışır mı? Birilerine yardım etmek gibi bir sorumluluk da neyin nesi ?

Paramızdan ve keyfimizden ödün mü vereceğiz ?
Hem sırf düşmana güç kazandırmayacağız diye onlarla oturup kalkmamak, onlardan yememek içmemek, alışverişi kısmak akıl kârı mı ?
Onlar birbirlerini güçlendirmek için çok ince düşünüyorlar. Sabır edip birbirlerini destekliyorlar. Onlar düşman sonuçta, hem de gâvur…
Biz ise müslümanız. Bizim ne gibi bir misyonumuz olabilir ki ?

Rahatımıza göre düzenlediğimiz şu hayatı; lüks arzularımızdan arındırmaya çalışmak olabilir mi ? Hele bunu diyenleri anlamak zor… Özgür olup, anı yaşamalı.

Lezzetli yiyecekler, sıcak mekanlar, bilgisayar oyunları,
batak, iskambil, domino, bilardo, son model telefon, internet,
yazın dondurma, kışın sıcacık içecekler,
kola ve diğer bağımlı edici maddeler,
pizzalar, hamburgerler, çikolatalar, piskevitler,
müzik zevklerimiz, sinema seyirleri, çok sevdiğimiz elbiseler,
henüz sahibi olmadığımız ama satın almak istediklerimiz…
Saatlerce bıkmadan izlenmesi gereken vazgeçilmez TV dizileri ve spor karşılaşmaları…

Şimdi tüm bunları en aza indirgeyip, ya da kenara bırakıp; diğer insanların dertleri ile dertlenecek miyiz?
Oha !
Dünyaya bir kez geleceğiz zaten onda da keyfimize bakamayacak mıyız ?
Oturalım oturduğumuz yerde.
Bi’yerimize birşey mi battı ?




 


















Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Uyarı: Yorum yazmak için üyeliğe gerek yok.
Aşağıdaki bölümden kimliğini belirtmen yeterli.
Yorumun onaylandıktan sonra yayınlanacak.